29 Mart 2012 Perşembe

Çanakkale Türküsü

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
BÜYÜK EKRAN İÇİN FİLME TIKLAYIN



ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah

Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah

Çanakkale’den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah

Çanakkale’den çıktım başım selamet
Anafarta’ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
Not: Her Türk vatandaşının duyguyla
terennüm ettiği bir ezgi olan Çanakkale Türküsü hakkında yaptığı kapsamlı incelemeyi
sitemde yayınlamamı büyük bir özveriyle kabul eden Sayın
Ömer ÇAKIR'a
sonsuz teşekkürler... Yetkin İŞCEN


Askere giden Anadolu erkekleri...

"ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ"NÜN ÖYKÜSÜ

Ömer ÇAKIR
Sanatı, “yansıtma kuramı”
açısından yorumlayanlara göre edebiyat, dünyaya tutulmuş bir aynadır. Bu
anlayışa bazı itirazlar yapılabilir; ancak “ayıklamasız ve billurlaştırmasız
bir yansıtma manasına almamak kaydıyla” edebiyatı, hayatın bir gölgesi,
aynası olarak kabul edebiliriz.

Edebiyat aynasına akseden
konular arasında hiç şüphesiz, insanı derinden etkileyen, onun duygu,
düşünce ve hayal dünyasında büyük yankılar uyandıran olaylar başta gelir. Bu
bağlamda; büyük depremler, göçler, yangınlar ve savaşlar ilk sırada yer
alır. Harplerin bunlar arasında ayrı bir yeri vardır. Çünkü savaşlar,
edebiyatta, diğerlerine göre daha geniş ve kalıcı bir yer işgal eder.

Bütün ulusların, başlangıçtan
itibaren edebî eserlerine bakıldığında yaptıkları savaşların akisleri
görülebilir. Bu durum Türk edebiyatı için de geçerlidir. “Savaşlarda
kahramanlık olaylarını, başarıları, toplumun ortak duygularını şiirle ifade
etme geleneği eski Türk topluluklarına kadar uzanır.”
[1]
Yazılı ilk edebî metinlerimiz olan Göktürk Kitâbeleri’nden bugüne zengin
Türk edebiyatı bünyesinde üç kıtada at koşturan Türk ulusunun yaptığı
savaşları işleyen eserleri bulmak mümkündür. Örnek olarak; Gazavatnâmeler,
Zafernâmeler, savaş destanları, asker türküleri gösterilebilir. Ağırlıklı
olarak “savaşı konu edinen” bu tür eserlere “harp edebiyatı” denilmektedir.

Türk edebiyatında “harp
edebiyatı” vadisine dahil edebileceğimiz eserlerin sayısında özellikle 1860
tarihinden itibaren büyük artış olmuştur. Bunda bu tarihten sonra Osmanlı
devletinde gazete ve derginin yaygınlaşmasının büyük etkisi vardır. 1860
sonrası Türk basınına bakıldığında; 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi
[2],
1897 Osmanlı-Yunan Harbi
[3],
1911’de İtalya’nın Trablus’u işgali, arkasından Girit’in elden çıkması,
Balkan Muharebeleri
[4]
ve nihayet Birinci Dünya Harbi ile ilgili başta şiir olmak üzere değişik
türlerde kaleme alınmış pek çok eser bulunabilir. Bunlara müstakil kitap
halinde basılan ürünler de dahil edildiğinde sayı daha da artar.   

İsmini verdiğimiz bu savaşlar
serisi içinde edebiyatımızı en çok etkileyen 1. Dünya Savaşı olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı’nın hem uzun sürmesi hem de etkisinin derin ve geniş
olması bunun en önemli nedenidir. Tabiî, bu savaşta Çanakkale Cephesi’nde
meydana gelen muharebelerin ayrı bir yeri ve önemi vardır.

“İstanbul’un kapısının kilidi”
olarak değerlendirilen Çanakkale Boğazı’nın İngiliz ve Fransızlarca
zorlanması İstanbul’da büyük bir infiale sebep olmuş; kilidi kurcalayanlara
engel olma, hatta uzanan elleri kırma şuurunu uyandırmıştır. O sebeple
üniversiteli hatta liseli binlerce genç, defterlerini kalemlerini
sıralarının üzerinde bırakarak Çanakkale cephesine koşmuşlardır. Çanakkale
savaşı Anadolu’da da büyük bir heyecan yaratmış yurdun dört bir yanından
gönüllü askerler akın akın Çanakkale’ye sevkedilmiştir.

Şehirlerde yaşayanlar Çanakkale
Muharebeleri’ne ilişkin gelişmeleri basından takip ederken Anadolu
köylerinde ise halk şairleri gündemi türkülerle dile getirmiştir. Gaziantep
yöresinden derlenen bir türküdeki şu dörtlük, Anadolu’nun gözü ve kulağının
Çanakkale’de olduğunu göstermektedir:
“Kamışlı boğazından yürüdü asker
Çanakkale’den de alındı haber
Oynayarak yollandı yavuklu nefer
Koca bir harp oluyormuş bu sene”
[5]
Çanakkale cephesinden alınan
haberler başta İstanbul olmak üzere yurt çapında büyük yankı uyandırmış Türk
askerinin orada verdiği eşsiz mücadeleyi dile getiren birçok şiir yazılmış
[6]
ve türküler yakılmıştır.
[7]
Ancak hemen belirtmek gerekir ki Çanakkale Harbi ile ilgili o yıllarda
yazılan şiirler ve söylenen türküler içinde unutulmaktan kurtulanı oldukça
azdır. Bunlardan biri M. Akif’in "Çanakkale Şehitlerine" adlı şiiri;
diğeri ise bugün “Çanakkale Türküsü” adıyla bilinen meşhur türküdür. Akif’in
şiiri ile ilgili bir kısım ilmî araştırma ve incelemeler yapılmış
[8]
olmasına karşın Çanakkale Türküsü hakkındaki araştırmalar maalesef yeterli
değildir.
[9]
İşte bu eksiklik bizi böyle bir tebliğ hazırlamaya yöneltti. Çanakkale
türküsünün öyküsünü kronolojik bir takiple “doğuşu ve yayılışı” çerçevesinde
araştırmaya çalıştık:

A- “Çanakkale Türküsü”nün
Doğuşu veya Yakılışı


Öncelikle türkü yakmak ne demektir? Bir türkü niçin yakılır veya doğar? Bu soruların cevabını verelim. Çünkü genel olarak bir türkünün yakılış gerekçesi Çanakkale türküsünün de meydana gelme nedenini bünyesinde barındırmaktadır.

Şairlik iddiası olmayan kimselerin, şahısları veya toplulukları duygulandıran çeşitli olayları terennüm etmek üzere türkü meydana getirmeleri işine “türkü yakmak”; meydana gelene de “yakım” denilmektedir.[10]
Pek çok olay türkü yakılmasına sebep olabilir. Bu olaylar “bütün bir milleti
ilgilendirecek kadar büyük nitelikler taşıyabileceği gibi, dar çevrelerde
meydana gelen cinsten de olabilir. Aşk, gurbet, ölüm, seferberlik, tabiî
âfetler, oymak kavgaları, eşkıya baskınları, bir kalenin düşmesi, vatanın
bir parçasının  elden çıkması gibi sosyal olaylar; sevda, talihe kızma,
şansa küsme gibi duygular türkülerin doğuş şartlarını hazırlayan sebeplerin
başında gelir.
[11]
Kısaca,  hayatın çeşitli safhalarında, teker teker şahıslar veya belli bir
muhit yahut bütün bir millet üzerinde derin tesirler bırakmış vakalara ait
türküler meydana getirilebilir.
[12]
Özetle, toplumu yakından ilgilendiren bir takım olayları yaşamış veya gönlünde duymuş bir sanatçı( ruhu sanatçı olan kişi, âşık, halktan biri) hafızasındaki şiir ve ezgilerin de  yardımıyla yeni bir türkü yaratır. Böylece türkü yakılmış olur.[13]
Yakılan türkü ağızdan ağıza geçerek zamanla bazı değişikliğe uğrar. Bu
sırada çoğu türkülerde olduğu gibi türküyü ilk yakanın kim olduğu unutulur
gider.
[14]

Çanakkale türküsünün yakılışı da bahsettiğimiz  şartlardan farklı değildir. Bu türkü Türk insanının hafızasında derin izler bırakmış bir olayın, yani büyük bir “savaşın
atmosferinde” meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu türkünün bir doğuş zamanı
vardır. Ancak Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin bilgiler şu
soruları sormamıza neden olmaktadır.

Çanakkale türküsü ne zaman doğmuştur?  Yani bu türkü Çanakkale savaşları başlamadan önce mi yoksa harp sırasında mı yakılmıştır? Aslında bize bu soruları sorduran elimizdeki bir mektuptur. Söz konusu mektup Emrullah Nutku’nun “Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış”[15]
adlı eserinde yer almaktadır. Mektubu yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi
Seyfullah
’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale
Sultanisi (lisesi) 1.sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği
ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan mektubunda şöyle der:

Sevgili Anneciğim,
Çanakkale 29 Eylül 1914

Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet
hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum.


Mektebimizi alıyorlar, hastahane
olacakmış, bizi de İstanbul’daki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın
çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar, büyük sınıflar da gönüllü
yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize
veda etti. Bize: “Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetinin mektepte
yapılan hizmetten kutsî olduğunu” söyledi.

Birkaç günden beri Çanakkale
sokaklarından askerler geçiyor, “Çanakkale içinde Aynalıçarşı, Anne ben
gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top
arabaları, mekkâre ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış.
İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları
bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında
Çanakkale’den ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben.

Beybabamın, sizin ellerinizi öper, kardeşlerime selam ederim.
Oğlunuz Seyfullah
Mektuptan öğrendiğimize göre henüz Çanakkale savaşı başlamadan önce Çanakkale’de harbe hazırlanan askerler tarafından Çanakkale Türküsü söylenmektedir. Bu da bize türkünün doğuş zamanını harp öncesine götürmemiz gerektiğini haber vermektedir. Türk müzik tarihi ve halk türküleri üzerine önemli çalışmaları bulunan Mahmut Ragıp Kösemihal’in görüşleri de bu belgeyi destekler mahiyettedir. Kösemihal, Musikî Mecmuası’nda[16]
bu türkünün Çanakkale savaşları sırasında yeniden hatırlanmış ve zamana
uygun mısralar araya katılmış bir türkü olduğunu, asıl türkünün “ilk iki
kıtadan anlaşıldığı gibi” (Çanakkale içinde vurdular beni/Nişanlımın
çevresiyle sardılar beni; Çanakkale içinde aynalı çarşı/Ana ben gidiyorum
düşmana karşı) daha eski olup Çanakkale’de öldürülen bir delikanlının
ağzından yakılmış bir ağıt olduğunu hatta Bay Vahit Lütfi’nin bu
türkünün 1. Dünya Savaşı’ndan çok önce söylendiğini kendisine anlattığını
belirtir.

O zaman bu bilgiler ışığında şimdilik şöyle bir ara tespitte bulunabiliriz: Çanakkale türküsünün meydana gelmesi savaş öncesine kadar uzanır. İlk iki kıtadaki sözler de bu kanaatimizi doğrulayan işaretlerdir.Araştırmalarımız sırasında
bulduğumuz başka belge ve bilgiler ise bu türkünün savaş başladıktan sonra
meydana geldiği yönündedir. Şimdi de sırayla bunlara bakalım.

Şamlı Selim[17]
tarafından 1915 yılında yayımlanan ve üzerinde Risale-i Musikiyye yahut
Musikî Gazetesi yazan eserin on üç numaralı nüshasında şu ifadeyi okuyoruz:
Çanakkale Marşı, bestekârı Kemânî Kevser Hanım.
[18]

Kevser Hanım tarafından bestelendiği belirtilen ve ikişer mısralı on iki bentten oluşan marşın sözleri şöyledir:
Çanakkale Kahramanlarının Hatırası


Atar çavuş atar vururlar seni
Ölmeden mezara koyarlar seni
Of gençliğim eyvah
***
Çanakkale içini duman bürür
Kırk altıncı fırkanın nâmı yürür
Of gençliğim eyvah
*** 
 Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
***
Çanakkale içinde sıra serviler
Altında yatıyor arslan şehitler

Of gençliğim eyvah
***
Çanakkale boğazı dardır geçilmez
Kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
***
Çanakkale içinde bir sarı yılan

Osmanlının tayyaresi durdurur dîvan
Of gençliğim eyvah
***
Çanakkale sende vurdular beni
Nişanlımın mendiline sardılar beni
Of gençliğim eyvah
***
Çanakkale sende yatar bir selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah
***
Atar İngiliz atar pişman olursun
Kan alıcı fırkaya kurban olursun

Of gençliğim eyvah
***
İstanbul’dan çıktım başım selamet
Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah
***
 Çanakkale seni duman bürüdü
Ali Kemal Bey’in nâmı yürüdü

Of gençliğim eyvah
 ***
 Tayyâre ile uçarız, dağlar aşarız
Bize tayyâreci derler, düşmanları yıkarız
Of gençliğim eyvah

Görüldüğü gibi “Çanakkale Marşı”
adıyla yayımlanan bu eserin sözleri ile başta nakaratı olmak üzere bugünkü
bildiğimiz Çanakkale türküsü arasında bariz benzerlikler vardır. Marşın
sözlerindeki “Çanakkale sende vurdular beni/Nişanlımın mendiline sardılar
beni; Çanakkale içinde dolu bir testi/Analar babalar ümidi kesti; Çanakkale
sende yatar bir selvi/Kimimiz nişanlı kimimiz evli”
ifadeler buna
örnektir.

Sözlerin üstünde yazan
“Çanakkale Kahramanlarının Hatırası” ibaresi, bize bu marşın Çanakkale’deki
askerlerimizin kahramanlıklarının hatırasını yaşatmak amacıyla bestelenmiş
olduğunu düşündürmektedir. Zira Çanakkale Harbi sırasında Harbiye
Nezareti’nin teşvik ettiği “harp edebiyatı” kapsamında kimi şiirlerin marş
olarak besteletildiğini biliyoruz.
[19]

Harbiye Nezareti bu kampanya
dahilinde Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlık ve fedakarlıklarını
anlatan eserlerin yazılmasını teşvik etmiş hatta bu maksatla Temmuz 1915’de
edebiyatçı, müzisyen ve ressamlardan oluşan bir heyeti Çanakkale harp
sahasına götürmüştür.
[20]
İşte bu kampanya dahilinde yazıldığını düşündüğümüz ve yine bugünkü Çanakkale türküsünün sözlerini hatırlatan bir diğer şiir Destancı Mustafa’ya[21]

aittir. Destancı Mustafa’nın tek sahife halinde bastırıp “30 Para”dan
sattığı “Çanakkale Şarkısı”(Ek-2)
[22]
biraz daha uzun olup on dört kıtadan oluşmaktadır. Bu şiirden de birkaç
mısra okuyalım:

Çanakkale Şarkısı

Çanakkale’sine vardım selâmet
Anafartalar’da koptu kıyâmet
Anafartalar'da oldu kıyâmet
Nakarat

Çanakkale’sinde bir büyük çarşı
İşte ben gidiyorum düşmana karşı
Borular çalıyor ileri arşı
Nakarat

Çanakkale’sinde bir uzun servi
Kimimiz taşralı kimimiz yerli
Askerde rahatla geçirdik devri
Nakarat

Çanakkale’sinde bir yeşil direk
Ölen düşmanlara sevinmek gerek
Harbin dehşetine dayanmaz yürek

Nakarat
Çanakkale’sinde yapılır testi
Düşmanlar çekilip ümidi kesti
Kahraman askerin yorulmaz desti
Nakarat


Çanakkale’sinde sıra serviler
Sanki yağmur gibi iner mermiler
Düşmanın üstüne düşer mermiler
Nakarat

Çanakkale’sinde elektirikler
Kumanda ediyor liva ferikler
Düşman cesediyle doldu tarikler
Nakarat


Çanakkale’sinde bir büyük çınar
Duymasın anam ölürsem yanar
Sağ kalır isem her dâim anar
Nakarat

Çanakkale’sinde sıra söğütler
Zâbitler bir yandan asker öğütler
Vâdesi gelerek ölen yiğitler
Nakarat

Çanakkale’sinde akıyor dere
Hesapsız düşmanlar döküldü yere
Bomba yarasıyla açıldı bere
Nakarat

Çanakkale’sinin çoktur furunu
Osmanlı askeri arslan torunu
Aslâ unutulmaz Arıburunu
Nakarat

Çanakkale’sinde toplar inliyor
Topların sesini herkes dinliyor
Topçular düşmanı görüp mimliyor
Nakarat

Çanakkale’sinde yanar löküsler
Kahraman askerler durmaz göğüsler
Korkarak kaçar hemen öküzler
Nakarat

Çanakkale’sinde kurulur pazar
Arslan askerlere değmesin nazar
Ecel geldi ise kısmetimde yazar
Nakarat

Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü
Efendi
’nin şiiri ile Kevser Hanım’ın bestelediği sözler arasında da kimi
benzerliklerin olduğu görülmektedir. Özellikle şu dizeler arasındaki
yakınlık oldukça dikkat çekicidir:

Çanakkale’sine vardım
selâmet

Anafartalar’da koptu kıyâmet
(Destancı Mustafa)

İstanbul’dan çıktım başım
selamet

Çanakkale’ye varmadan koptu
kıyamet (Kevser Hanım Bestesi)

Çanakkale’sinde yapılır testi
Düşmanlar çekilip ümidi kesti
(Destancı Mustafa)

Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar ümidi kesti
(Kevser Hanım Bestesi)

Çanakkale’sinde bir uzun servi
Kimimiz taşralı kimimiz
yerli (Destancı Mustafa)


Çanakkale sende yatar bir selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
(Kevser Hanım Bestesi)

Aslında bu benzerlikler
geleneğin ortak olarak kullandığı ve pek çok halk şiirinde de
rastlayabileceğimiz söz kalıplarından kaynaklanmaktadır. Çünkü halk şiiri ve
türküleri meydana getirilirken daha önce bilinenlerden “söz kalıpları”
alınıp adeta yenilere monte edilir. Bu yüzden yeni türkülerde mevcut ses ve
söz kalıplarından sıkça faydalanıldığı görülür. Değişik türkülerden
aldığımız şu örnekler buna birer kanıttır:

1897 Türk-Yunan Harbi ile ilgili
bir türkünün şu dizelerinin daha sonra da kullanıldığı anlaşılmaktadır:
(...)Yunan’ın içinde bir sıra selvi


Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Sılada bıraktım saçları telli[23]
“Köy Halk Türküleri”[24]
adlı kitaptaki türkülerin birinde rastladığım şu dizeler de bir hayli
tanıdık geliyor:


Isparta’dan çıktım başım selâmet

Köy yoluna döndüm koptu kıyamet
Hasan Âli Yücel’in “Türk
Edebiyatına Toplu Bir Bakış
[25]
isimli eserinde gördüğüm bir halk şiirindeki şu mısralar da oldukça dikkat
çekicidir:


Karakoldan çıktım yan basa basa,

Ciğerlerim koptu kan kusa kusa,

(...)
İki mezar arasında vurdular beni,

Yarin çevresine sardılar beni,

Ölmeden toprağa koydular beni,

Vay koydular beni!...

Örnekler daha da çoğaltılabilir.
Bu türkülerdeki bazı söz kalıplarının Çanakkale türküsünde kullanıldığı
açıktır. Bu noktada yukarıda yaptığımız tespitimize bazı ilaveler
yapabiliriz: Çanakkale Harbi sırasında bestelenen “Çanakkale Marşı”, yazılan
“Çanakkale Şarkısı” veya yakılan “Çanakkale türküsü”  tamamen orijinal
olmayıp kendinden önceki halk şiiri birikiminden izler taşımaktadır. Bu
durum bir eksiklik değil halk şiirlerinin/türkülerin meydana gelme sürecinde
gelenekteki devamlılığın tabiî bir sonucudur. Dolayısıyla  bu bilgiler
Çanakkale  türküsünün harp öncesi doğmuş olduğu yönündeki düşüncemizi biraz
daha kuvvetlendirmektedir.



Çanakkale türküsüne ilişkin
bulduğumuz ve Sabah gazetesinde 1916 yılı başlarında yayınlanan bir diğer
metin de Florinalı Nazım’ın kaleme aldığı “Çanakkale Türküsü”

[26]
adlı şiirdir. Ancak bu şiirin adının dışında bugünkü türkü ile bir ilgisi
yoktur. Şiirin yanına yazılan nottan öğrendiğimize göre bu şiir bestelenmek
ümidiyle yazılmıştır.


Çanakkale türküsünün doğuş
zamanına ilişkin belge, bulgu ve tespitimizi belirttikten sonra, türkünün
1915 yılından günümüze doğru geliş veya yayılış öyküsüne bakabiliriz:



B- Çanakkale Türküsünün Yayılışı:

Daha önce ifade ettiğimiz gibi
Çanakkale Savaşı sırasında pek çok şiir kaleme alınmış ancak bunların çoğu
kısa süre sonra unutulup gitmiştir. Oysa Çanakkale türküsü unutulmamış 1.
Dünya Savaşı bittikten sonra bu türkü askerin dilinde Osmanlı Coğrafyasının
hemen her yerine yayılmıştır. Falih Rıfkı, 20 Mart 1918 tarihli
Dergah dergisinde yayımlanan bir yazısında bu gerçeği şöyle dile getirir:


“Çanakkale için bu kadar şiir
yazıldı, hiç biri hatırımızda yok... Belki yazanların bile!. Çanakkale
harbini yapan neferler sılaya dönerken bir türkü tutturdular. Bu türkü
İstanbul sokaklarından tâ Anadolu içlerine kadar yayıldı.


Çanakkale içinde vurdular beni

Ölmeden mezara koydular beni


Güftesi şu basit mısralar olan
bu türkünün yanık sesi önünde şairlerimizin yazdığı Çanakkale şiirlerinin
sahteliğini hissettik, onlar kağıttan yapılmış çiçeklere benziyordu. Çünkü
bu türküde orada harp edenlerin acıları vardı, memleket hasretleri
duyuluyordu...”
[27]

Araştırmamız sırasında gördük ki Çanakkale Türküsü Anadolu sınırlarının da dışına çıkmış hatta Balkanlar'da da oldukça çok söylenen meşhur türküler arasına girmiştir.Çünkü Çanakkale Savaşlarına Türk ordusu içinde Rumeli’de yaşayan halkların da katıldığı bilinmektedir. Dr. İrfan Morina’nın III. Milletler Arası Türk Folklör Kongresi’nde sunduğu bir tebliğden[28]
“Çanakkale Türküsünün Arnavutça Söylenişi”nin bile olduğunu öğreniyoruz.
Arnavutça söylenişinden bir kıtasını okuyarak Çanakkale türküsünün 1918
sonrasına ilişkin öyküsüne devam edelim:
Çanakkale içinde bir sarı çadır
Türk zabitleri bir araya toplanır
Of gençliğe vay aman

Cepheye hayvan vagonlarında taşınan askerler...
1918 tarihi aynı zamanda halk
türkülerinin de önemsenmeye başlandığı bir tarihtir. Bu tarihte Yeni
Mecmua’nın çıkardığı “Çanakkale Özel Sayısı”nda Musa Süreyya imzalı
“Asker Türküleri” başlıklı yazıda “askere rûhî bir zevk, kırılmaz, bükülmez
bir azim veren türkülerin öneminden bahsedilmekte ve milli ruhu ihtiva eden
bu türkülerin bir an önce derlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır.[29]
Ancak bu ve benzeri düşüncenin sistemli ve programlı bir şekilde hayata
geçebilmesi yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile mümkün olabilmiştir.
Cumhuriyet’in ilk on yılı içinde; “1926 (İzmir, Ödemiş, tire, Aydın,
Nazilli, Sultanhisarı, Denizli, Manisa, Kırkağaç, Soma, Bergama, Dikili,
Ayvalık, Edremit, Havran, Balıkesir, Bandırma, Bursa, Gemlik ve Mudanya’da,)[30]
1926 (Gaziantep, Urfa, Akçakale, Niğde, Kayseri, Sivas çevresinde elli bir
gün)), 1927 (Konya, Ereğli, Karaman, Alaşehir, Ödemiş, Aydın, Manisa, İzmir
çevrelerinde iki ay kadar), 1928 (Batı Karadeniz, Sivas, Eskişehir, Kütahya,
Bursa çevrelerinde), 1929 (Trabzon, Erzincan, Erzurum çevrelerinde), 1932
(Balıkesir ve çevresinde) ve daha sonraki tarihlerde, Anadolu’nun pek çok
ili gezilerek halk türküleri derlenmiştir.[31]
Bu derlemeler neticesinde bir araya getirilen beş yüzden fazla türkü 1930’da
Halk Türküleri[32]adı altında yayımlanmıştır. Burada oldukça dikkat çekici bir husus vardır ki
derlenen türküler arasında Çanakkale Türküsü yer almamaktadır. Bunun
sebebinin, o yıllarda 1. Dünya Harbi ile ilgili pek çok türkü arasında
Çanakkale Türküsü'ne yeterince dikkat edilmemesi olduğunu düşünüyoruz.
Ancak aradan çok fazla zaman
geçmeyecek ve Mahmut Ragıp Gazimihal (Kösemihal) 1936 yılında
Çanakkale Türküsü'nü notasıyla beraber yayımlayacaktır.[33]
Sözleri şöyledir:Çanakkale içinde vurdular beni
Nişanlımın çevresile sardılar beni
Of gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne, ben gidiyorum düşmana karşı
Of, gençliğim eyvah!

Çanakkale içinde kasap olur mu?
Vurulan, şehitler hesap olur mu?
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir dolu testi
Analar, babalar umudu kesti
Of gençliğim eyvah!

Gazimihal’in yayımladığı
Çanakkale Türküsü dört kıtadan oluşmaktadır ve bu tarihten sonraki yayınlar
için de temel teşkil etmiştir. Çünkü daha sonra Çanakkale türküsü adıyla
türkü kitaplarında yer alacak olan metinler büyük ölçüde Gazimihal’in
yayımladığına dayanmaktadır.  Hemen belirtelim ki Gazimihal’in verdiği
sözler de Kevser Hanım’ın bestelediği marşı hatırlatmakta ve her iki eserin
sözlerinde önemli benzerlikler olduğu görülmektedir.
Naki Tezel’in herhangi
bir kaynak vermeksizin 1949’da yayımladığı türkünün sözleri ise şöyledir[34]

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah..

Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah..

Çanakkale içinde bir dolu desti
Analar babalar mektubu kesti
Of gençliğim eyvah..

Çanakkale üstünü duman bürüdü
On üçüncü fırka harbe yürüdü.
Of gençliğim eyvah

Bu metnin son beyiti daha önceki
metinlerin hiç birinde yoktur.  Fakat Kevser Hanım’ın bestelediği marşta
geçen “Çanakkale seni duman bürüdü/ Ali Kemal Bey’in nâmı yürüdü”
mısralarıyla yakınlığı ortadadır. Diğer mısralar da öncekilerden pek farklı
değildir.

1950’li yıllarda Çanakkale Türküsü birkaç kitapta birden görünmeye başlar. Bunda  o tarihlerde yapılan ve ülke çapındaki yardımlarla desteklenen Çanakkale Şehitler Abidesi’nin oluşturduğu havanın katkısı olsa gerektir.
[35]İşte bunlardan biri halk müziğine büyük emek vermiş olan Muzaffer Sarısözen’e aittir. Muzaffer Sarısözen’in Yurttan Sesler[36]
adlı notalarıyla türkülerden örnekler verdiği eserinde “Çanakkale” başlığı
altında verilen sözler ile Naki Tezel’in yayınladığı metnin kıtaları tamamen
aynı olup yalnızca nakaratları farklıdır. Sarısözen’in 1952 yılında
yayımladığı söz konusu notada nakaratlar “Of gençliğim eyvah” yerine “Of
sağolsun anam” şeklindedir. Bir yıl sonra yayınlanan Cahit Öztelli’nin
Halk Türküleri[37]adlı kitabındaki sözler ise bir kıtası hariç Gazimihal’in yayınladığı sözlerle aynı olup nakaratında çok küçük bir değişiklik olduğu
anlaşılmaktadır. Burada da “Of gençliğim eyvah” nakaratı “Ah gençliğim
eyvah” biçimindedir. Birkaç yıl sonra Ragıp Şevki ise hazırladığı
Seçme Türküler[38]
adlı kıtaba Muzaffer Sarısözen’in metnini aynen almıştır.
1966 yılında ise Çanakkale Türküsünün marşların toplandığı bir antolojiye alındığını görüyoruz. Ethem Ruhi Üngör “Türk Marşları” isimli kitabında “Çanakkale Marşı”adı altında notasıyla beraber şu sözleri verir ve bestecisinin Destancı Mustafa olduğunu belirtir. Marşın bestekarı olarak Destancı Mustafa’nın adının geçmesini Ethem Ruhi’nin bir yanılgısı olarak düşünüyoruz. “Çanakkale içinde sıra serviler/Binbaşılar oturmuş asker öğütler” gibi Destancı Mustafa’nın
“Çanakkale Şarkısındaki” kimi dizeleri hatırlatan marşın sözleri şöyledir:
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı

Çanakkale içinde bir kırık testi
Anneler ve babalar ümidi kesti

Çanakkale içinde sıra serviler
Binbaşılar oturmuş asker öğütler

Arıburnu’ndan çıktık yan basa basa
Hep düşmanlar kaçıyor kan kusa kusa

1967 yılında çıkarılan Çanakkale İl Yıllığı’nda yer alan ve 1971’deki il yıllığında da aynısı bulunan “Çanakkale türküsü”nün sözleri ise buraya kadar verdiğimiz metinlerden bazısının aynen bazısnı da kısmen değişiklikle tekrarlayan mısralardan oluşmaktadır. “Çanakkale türküsü, bu yıllıkla ilk kez
“Çanakkale’de söylenen bir türkü” olarak literatüre girmiştir. Önemine
binaen bu metni de buraya almayı uygun buluyoruz.

Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah

Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah

Çanakkale’den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah

Çanakkale’den çıktım başım selâmet
Anafarta’ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah[39]

1970’li yıllar Çanakkale türküsünün öyküsünde önemli bir dönemin başlangıcı olur. Çünkü türkü, bu yıllardan sonra ülke çapında daha çok bilinme imkanına kavuşur. Artık Çanakkale türküsü halk şiiri ve müziği ile ilgili hemen her kitaba alındığı gibi türküler hakkında bilgi veren araştırmalarda da “bentleri iki, kavuştukları tek dizeli türküler” için verilen örneklerin başında yer alır.[40]Ayrıca türkünün daha da meşhur olmasında bu yıllarda radyodan duyulması ve TRT kayıtlarına girmesinin de büyük payı olduğu kanaatindeyiz.
Çanakkale türküsünün sözleri
1973’te notasıyla beraber  TRT yayınları arasında şu bilgilerle yerini
almıştır:
Derleyen: Muzaffer Sarısözen
Derleme Tarihi: (--------)
İnceleme Tarihi: 22.11.1973
Notaya Alan: Muzaffer Sarısözen
Kimden Alındığı: İhsan Ozanoğlu
Yöresi: Kastamonu
TRT yayınındaki sözler nakaratları hariç, Muzafer Sarısözen’in yukarıda bahsettiğimiz ve 1952’de yayınladığı sözlerin aynısıdır. Muzaffer Sarısözen’in kaynak kişi olarak gösterdiği İhsan Ozanoğlu Musiki Mecmuası’ndaki bir yazısında ne zaman olduğuna ilişkin bir tarih vermeden, Sarısözen’in Çanakkale zaferi yıldönümünde günün önemini belirtecek türkü ararken nereye başvurduysa
Çanakkale konusu üzerine türkü bulamadığını bunun üzerine telefonla
kendisine müracaat ettiğini, kendisinin de hemen notasını yazıp
Kastamonu’dan postaladığını, Ankara’ya gittiğinde ise Çanakkale türküsünün
hiçbir yerde bilinmediğine göre mutlaka Kastamonu’da yapılmış olması
gerektiğini belirtir. Yazının devamında ise Sarısözen’in kendisine “şimdi de
bestekarını tespit etmesini rica ettiğini fakat türküyü yakanı kesin olarak
tespit edemediğini ifade eder.[41]
Muzaffer Sarısözen bu türkünün sözlerinin aynısını 1952 yılında
yayınladığına göre türküyü İhsan Ozanoğlu bu tarihten önce göndermiş
olmalıdır. İhsan Ozanoğlu’nun türkünün yöresine ilişkin iddiası bazı
kitaplara da geçmiştir.[42]
Yurt Ansiklopedisi’nde “Çanakkale içinde aynalı çarşı” sözleriyle başlayan
ezgi, Kastamonu ve Tuna üzerindeki Adakale'den derlenmiştir. Türkünün yalnız
sözleri yöreyle ilgilidir"[43]denilmektedir.
Bazı kaynaklarda ise  türkünün Çanakkale yöresine ait olduğu yazılıdır.
Farklı bilgiler hâliyle Çanakkale türküsünün hangi yöreye ait olduğuna dair
zihinlerde bir soru işaretinin oluşmasına sebep olmaktadır.
Yukarıda belirtildiği gibi Çanakkale türküsünün hangi yöreye ait olduğuna ilişkin farklı görüşler vardır. Aslında, “türkülerin nerede ve ne zaman ortaya çıktığını bilmek çok kere elden gelmez. Yurdun birçok yerinde söylenmekte olan bir türkü elbette bir tek yerde doğmuştur. Eğer varsa, türküdeki yer ve kişi adları da onun doğuş yerini her zaman göstermez. Çünkü, türkü gittiği yerlerde bazı değişikliklere uğrar. Bu yüzden kimi zaman bir türküye değişik yerlerin
halkı sahip çıkar; bu türkü oranın değil; bizimdir, derler.”[45]
Fakat bunla beraber bazı türkülerin çıkış yerleri bilinir. Bu türküler
genellikle tarihi olaylarla dayanan türkülerdir. Dolayısıyla Çanakkale
türküsü ile ilgili bu tür bir tartışma yersiz ve ilmî dayanaklardan
yoksundur. Şu ana kadar verdiğimiz bilgiler kesin bir şekilde bu türkünün
ortaya çıkış yerinin Çanakkale olduğunu kanıtlamaktadır.
Buraya kadar Çanakkale türküsünün öyküsünü kronolojik bir metotla; “türkünün doğuşu ve yayılışı” ekseninde ele almaya çalıştık. Türkünün şekli, muhtevası ve diline pek temas etmedik. Zira söz konusu türkü bu açılardan da incelemeye muhtaçtır. Biz tebliğimizi şimdilik vardığımız şu sonuçlarla noktalamak istiyoruz:
1-Çanakkale türküsü ilkin halk şiiri geleneğine uygun olarak hazır söz
kalıplarından da istifade ile askere giderken bir ayrılık türküsü olarak
doğmuştur.
2-Türkü, Çanakkale Muharebeleri boyunca söylenmiş bu sırada Kevser
Hanım’ın bestesi (Çanakkale Marşı) ve Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü’nün
katkılarıyla daha da zenginleşmiştir.
3-Çanakkale türküsü, 1. Dünya Savaşı bittikten sonra,  memleketlerine
dönen askerlerin dilinde başta Anadolu olmak üzere Osmanlı coğrafyasının
hemen her tarafına yayılmıştır. (Türkü o kadar beğenilmiştir ki;
Türkiye'de görevli Alman subayları, güftesini Almanca'ya çevirip
yayınlatarak onu ülkelerinde de tanıtmışlardır... Bkz. sayfa sonu:

"Çanakkale Türküsü'nün Almancası"
)
4-Aradan geçen yaklaşık doksan yıllık zaman içinde ölmemiş canlılığını
muhafaza etmeyi başarmıştır. Bunu toplumu çok derinden etkileyen bir olaya
dayanmasına, ezgisinin dokunaklı oluşuna ve sanat yapısının yüksek olmasına
bağlayabiliriz.
5-1970’li yıllardan sonra Çanakkale türküsü oldukça meşhur olmuş, hem
sözleri hem de ezgisi bakımından ortak bir söyleyişe kavuşarak daha rafine
hale gelmiştir.[46]
6-Bugün, Çanakkale türküsü Çanakkale Muharebeleri’ni kazanan kahraman
askerlerimizin hissiyatına tercüman olan en kıymetli eserlerden biri olarak,
türkülerimiz arasında hak ettiği müstesna yerini almıştır.

Kaynaklar:
[1]
Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara, 1969, s.12
[2]
Nurcan Uçak, “1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin Türk Edebiyatındaki
Akisleri, Gazi Ün., Sos. Bil. Enst., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ank., 1997
[3]
Cafer Şen, “1897 Osmanlı-Yunan Harbi’nin Türk Edebiyatındaki Akisleri,
Gazi Ün., Sos. Bilm. Enst., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara,1997
[4]
Harun Duman, Balkan Savaşı Edebiyatımız, Marmara Ün. Sos. Bil. Enst.,
Basılmamış Doktora Tezi, İst., 1991
[5]
Rıza Yalgın, “Cihan Harbi ve Halk Türküleri”, Görüşler, Sayı:22, II.
Teşrin 1939, s.18-23
[6]
Bu şiirler hakkında bir araştırma için bakınız. Ömer Çakır,
“Nazmımızda Çanakkale Muharebeleri (1915-1928), Gazi Üni., Sos. Bil.
Enst., Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank., 1997
[7]
Bugün yaygın olarak bilinen “Çanakkale Türküsü”nden başka Çanakkale
harbi ile ilgili bazı ağıt ve türküler için bakınız. Selami
Münir (Derleyen), “Çanakkale Türküsü (Güfte: Saadettin Kaynak), Çanakkale
Geçilmez, İst., 1940, s.10; “Çanakkale Türküsü” (Bu türkü 1920
Temmuzunda Eskişehir’de 172. Alay erlerinden Uluğ İğdemir tarafından
derlenmiştir), 18 Mart 1915 Çanakkale Geçilmez, Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ank., 1976;  Ali Duymaz, “Gelibolu Ağıtı/Oy Askerime”,
Bingöl Efsaneleri, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ, 1989, s.388;
Cahit Önder (Hazırlayan), Yaşayan Çanakkaleli Muharipler, İst., 1981,
s.57; Rıza Yalgın, a.g.m., s.18-23
[8]
Mehmet Kaplan, “Çanakkale Savaşı”, Türk Edebiyatı Üzerinde
Araştırmalar 2, Dergah Yay.2.bsk., İst., 1994, s.203-210
[9]
Türküyü bestesi açısında araştıran bir çalışma için bakınız. Onur
Akdoğdu, Ünlü Nihavent Longa ve Çanakkale Türküsü Kimindir, Ege
Üniversitesi Basımevi, İzmir, 1991, s.9-23
[10]
Mehmet Tuğrul, Türk Halk Türkülerinin Doğuşu Üzerine Bazı Notlar, Türk
Tarih Kurumu Basımevi, Ank., 1946, s.491
[11]
Mehmet Özbek, Folklör ve Türkülerimiz, Ötüken Yay., İst., 1975, s.64
[12]
Naki Tezel, “Kahramanlık Türküleri”, Radyo, C.8, Sayı:87, Mart 1949,
s.6
[13]
Mehmet Özbek, A.g.e., s.64
[14]
Mehmet Tuğrul, A.g.e., s.487
[15]
Emrullah Nutku, Çanakkale Şanlı Tarihine Bir Bakış, İst., 1975, s.8
[16]
M. Ragıp Kösemihal, “Türk Halk Müziklerinin Kökeni Meselesi”, Musikî
Mecmuası, Nu:407, Aralık 1984, s.24-25
[17]
Hakkında bkz. Dr. Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi, C.1, s. 213, C.2,
s.118,171,341,  M.E.B.Yay., Ank., 2000
[18]
Onur Akdoğdu, A.g.e., s.9-23; Kevser Hanım hakkında ayrıca bakınız.
Dr. Nazmi Özalp, Türk Musikîsi Tarihi, C.1, M.E.B.Yay., Ank., 2000,
s.68
[19]
Bunlardan birine örnek olarak Rauf Yekta Bey tarafından bestelenen
Abdülhak Hamid’in şiirini gösterebiliriz. Rauf Yekta, “Millî Tekbir
Hakkında”, Yeni Mecmua, Çanakkale Fevkalade Nüsha 1918 (Yayına Haz. Abdurrahman Güzel), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Atatürk ve
Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi Yayınları, Çanakkale, 1996, 
s.182-183
[20]
“Çanakkale Kahramanlığını Yaşatmak İçin”, İkdam, Nu: 6608, 28 Haziran
1331/11 Temmuz 1915, s.1; İbrahim Alaaddin (GÖVSA), Çanakkale İzleri,
Marifet Mat.,1926, 3-4
[21]
Destancı Mustafa, o yıllarda Çanakkale Harbi de dahil toplumu yakından
ilgilendiren çeşitli olaylar hakkında destan yazıp bunları tek
sahifelik “yaprak destanlar” halinde bastırarak satan halk
şairlerinden biridir. Çanakkale ile ilgili birkaç destanı vardır.
“Alçak İngilizlerin Çanakkale Bombardımanı ve Kahraman Topçularımızın
Müdafaası”, Necm-i İstikbal Mat., İst., 1331,1s.; “Arıburnu Sahil
Muharebesi Destanı”, Necm-i İstikbal Mat., İst., 1331, 1s. Ayrıca,
destancılık ve destanlar hakkında daha geniş bilgi için bakınız.
İstanbul Ansiklopedisi, C.8, İst., 1966, s.4520-4524
[22]
Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü Efendi, “Çanakkale Şarkısı”, Necm-i
İstikbal Matbaası, İst., 1331,1s.
[23]
Erdoğan Gökçe, “1897 Türk-Yunan Savaşlarında Yakılan Türküler”,
Folklör Araştırmaları, Nu:303, Ekim 1974, s.7119-7121
[24]
Yusuf Ziya Demirci, Köy Halk Türküleri, Burhaneddin Mat., İst., 1938,
s.307
[25]
Hasan Ali Yücel, Türk Edebiyatına Toplu Bir Bakış, Remzi Kitabevi,
1932, s.34-35
[26]
Florinalı Nâzım, “Çanakkale Türküsü”, Sabah, N.9522, 29   Şubat
1331;13 Mart 1916,s.3
Çanakkale Türküsü

Çanakkale,Kabe gibi uludur,
Toprakları şehitlerle doludur !
Kırılan hep orda düşman koludur.
Türk sînesi ne metin bir cevhermiş:

Milyonla gülleye karşı sipermiş!
Ne arslanlar yetiştirmiş bu vatan!
Ateşlere ölümlere can atan;
Her birisi cihan değer kahraman!

Yıldırımlar: Bunlar için oyuncak,
Şarapneller: Bir geveze fırıldak ;
Zırhlılardan cehennemler savuran,
Dağa, taşa sayılmaz gülle vuran,

Toprakları bombalarla kavuran:
İki büyük düşman yere kapandı,
Tarih bunlar için mezar yapandı!
Çanakkale: Mucizeler yarattı.
İstanbul’u Türk  süngüsü dayattı!
Düşman burdan sürülerek top attı.

Çanakkale harbi düşün ne müthiş
Tarih böyle bir gün daha görmemiş!
Esâtıri kahramanlar meşhedi,
Aranırsa burasıdır ebedi!..
Yüzbinlerce düşmanı mahvetti:

(Çanakkale) anılıyor haşyetle,
Tarih burda eğiliyor hürmetle!
Bu devleti parlak görmek isterdik,
Yoklukta bir büyük varlık gösterdik.
“Vatan  için şân alarak can verdik”

Minareler kadar yüksek kemikten:
Zafer sütunları diktik çelikten!..
[27]
Falih Rıfkı (ATAY), “Harp Edebiyatı”, Dergah, Yıl: 1, C.2, Nu:23, 20 Mart
1338, s.174
[28]
İrfan Morina, “Çanakkale Türküsünün Arnavutça Söylenişi”, III. Milletler
Arası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, Ank., 1987, s.161-166
[29]
Musa Süreyya, “Asker Türküleri”, Yeni Mecmua, Çanakkale Fevkalade Nüsha
1918 (Yayına Haz. Abdurrahman Güzel), Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Atatürk ve Çanakkale Savaşlarını Araştırma Merkezi
Yayınları, Çanakkale, 1996,  s.230-231
[30]
Seyfeddin Senai ve Asaf kardeşler tarafından yapılan derlemeler için
bak. Yurdun Nağmeleri, Milli Mat., İst., 1926
[31]
Bu derlemeler hakkında geniş bilgi için bakınız: Yusuf Ziya Demircioğlu,
Memleketimizde Musikî Folklörü Hareketleri, Musikî Mecmuası, Nu.244,
Mart 1969, s.12-13; Nu: 245, Nisan 1969, s.13-14; Ethem Ruhi Üngör,
“Halk Çalgılarımız Üzerine İnceleme Gezi Notları”, Musikî Mecmuası, Nu:247,
Haziran 1969, s.4-6
[32]
Halk Türküleri, İstanbul Üniversitesi Konservatuvarı Neşriyatı, İst.,
1930
[33]
M. Ragıp Gazimihal (Kösemihal), “Çanakkale Türküsü”, Türk Halk
Türkülerinin Kökeni Meselesi, Akşam Mat, 1936; Musikî Mecmuası, Nu: 407,
Aralık 1984, s.24-25; Onur Akdoğdu, a.g.e., s.12
[34]
Naki Tezel, “Kahramanlık Türküleri”, Radyo, C.8, Sayı:87, Mart 1949,
s.6-7,15
[35]
Çanakkale Şehitler Abidesi’nin yapılış öyküsü için bakınız. Necmi Onur,
Çanakkale Savaşları ve Şehitler Abidesi, İst., 1960, s.98-101
[36]
Muzaffer Sarısözen, “Çanakkale”, Yurttan Sesler, Akın Mat., Ankara 1952,
s.13
[37]
Cahit Öztelli, Halk Türküleri, Varlık Yay., İst., 1953, s.95
[38]
Ragıp Şevki Yeşim, Seçme Türküler, Sine Radyo Haftası Neşriyatı, İst.,
1957, s.104
[39]
Çanakkale İl Yıllığı, 1967, s.86
[40]
Hikmet Dizdaroğlu, A.g.e., s.118, Cem Dilçin,  Örneklerle Türk Şiir
Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ank., 1983, s.304; Cevdet Kudret,
Örneklerle Edebiyat Bilgileri C.1, 2. bsk. İnkılâp Kitabevi, 1980, s.293
[41]
İhsan Ozanoğlu, “Çanakkale Türküsü”, Musiki Mecmuası, Nu:389, Mart 1982,
s.8ont-family: Arial Narrow;">
[42]
Mehmet Özbek, Folklör ve Türkülerimiz, Ötüken Yay., İst., 1975, s.375;
Türk Halk Müziği Sözlü eserler Antolojisi 1, TRT Müzik Dairesi Yay., Nu:98,
Ankara, 2000, s.209; Salih Turhan, Anadolu Halk Türküleri ve Ezgileri,
T.T.B.Yay., Ank., 1992, s.175
[43]
Yurt Ansiklopedisi, C.3, Anadolu Yayıncılık, İst., 1982, s.1909 (Ansiklopedi’nin kaynak belirtmeksizin verdiği hükmü genel yaygın ve
yanlış kanaatin tekrarı olarak değerlendiriyoruz. Ö.Çakır)
[44]
Durmuş Yazıcıoğlu (Derleyen), Türk Halk Türküleri, Ege Ün., Mat., İzmir,
1969, s.95; Çanakkale İl Yıllığı, 1967, s.86; 1971, s.172
[45]
Cahit Öztelli, Halk Türküleri/Evlerinin Önü, Özgür Yay., İst., 1983,
s.16
[46]
Musikî tarihçisi Dr. Nazmi Özalp ile 12. Şubat 2002 tarihinde Ankara’da
yaptığım bir görüşmede kendileri,  eskilere göre Çanakkale türküsünün
bugünkü bestesinin çok daha güzel olduğunu ifade etmişlerdir.(Ö.Çakır)

Çanakkale Türküsü'nün MIDI versiyonu düzenlemesi:
Esra Ramadanoğlu-Fritz
Ömer Çakır'ın bu değerli araştırmasına
bir katkı olması için Almanya'dan Dr. Mete Soytürk tarafından gönderilen
Çanakkale Türküsü'nün güftesinin Almancası aşağıya alınmıştır. Hem Dr. Mete
Soytürk'ün özveriyle sağladığı bu katkıya, hem de Ömer Çakır'ın hoşgörüsüne
teşekkür ederim. Yetkin İŞCEN

Aşağıdaki Çanakkale Türküsü
güftesi, İzmir’den sağlıkçı Astsubay Krüger tarafından Almancaya çevrilmiş;
Alman Askeri Yardım Heyeti'nin Istanbul’da yayınlanan "am Bosporus“ adlı
asker gazetesinin 10 Mart 1918 tarihli 11. Sayısı, Sayfa 4'te
yayınlanmıştır. Ömer Çakır'ın araştırmasında sözettiği Kemani Kevser
Hanım'ın 12 bentlik türküsüne karşılık, Almanca çeviri 18 benttir.
Dr. Mete Soytürk - Kaiserslautern-Almanya
DAS LIED VON TSCHANAKKALE
Ein Krug steht in Tschanakkale,
Gefüllt bis an den Rand,
Den Eltern tut das Herz so weh,
Ihr Hoffnung ganz entschwand.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale! Gleich gelber Schlang´
Ob dir ein Flieger schwebt.
Uns allen wird zu mute bang,
Das Herz uns allen bebt.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, auf dem Basar
Gab ich den Abschiedsgruß
Der Mutter mein im grauen Haar.
Zum Kampf ich ziehen muss.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, in deiner Schanz
Behutsam ich da schlich. –
Wind’, England, einen Totenkranz,
Manch Held, der hier erblich.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, ein Meer von Blut
Um deine Mauern floss.
Alt Englands Sohn, sein höchstes Gut,
Sein Blut um dich vergoss.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, an deinem Strand
Gelandet war der Feind.
Sein Aug´ warf er auf unser Land,
Zu nehmen er’s gemeint.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, von dem Gestad
Des Meeres blickt er ins Land.
Wohl sinnt er Tücke und Verrat,
Jedoch er hält nicht stand.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, mit Löwenmut
Durchbohrt der Feinde Brust
Der Türk, der für sein teures Gut
Sein Blut vergießt mit Lust.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, den Pulverdampf
Aus deinem grob Geschütz,
Ihn flieht der Feind ohne großen Kampf,
Wenn aufzuckt Blitz auf Blitz.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, du Feste hehr,
Du hemmst die Feinde keck,
Von deinen Mauern starker Wehr,
Wir fegen sie hinweg.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, du drohst dem Feind:
Laß nur dein Schießen sein.
Gar bald um dich zu Hause weint,
Weib, Kind und Mutter dein.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, aus deinem Tor
Die zwölfte Furka bricht.
Ein Regiment der Feind verlor.
Aufgeht der Freiheit Licht.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, der Feinde Flott´
Ins Meer versank sie hin.
Uns schütze unser starker Gott
Und unsre Artillerie.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, die Fahne weht
Und flattert stolz im Wind.
In alle Welt der Ruf ergeht:
Wir Türken Sieger sind.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, das Auge lacht.
Dank unserm Padischa.
Wir hielten stand auf schwerer wacht.
Nun ist der Friede nah.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, das Schwert es ruht.
Der wind fegt übers Feld.
Jedoch der Türke nimmer ruht,
Die Still´ ihm nicht gefällt.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, leb wohl mein Ort.
Bin heil noch und gesund.
Ich ziehe heut´ nach Anafort´
Noch jetzt in dieser Stund.
O Unglück meiner Jugend.
Tschanakkale, der Totenbaum
Ragt traurig in die Luft.
Es lebt der Helden Hälfte kaum.
Die Hälft´ sank in die Gruft.
O Unglück meiner Jugend.
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
ÇANAKKALE TÜRKÜSÜNÜN ÖYKÜSÜ

Bu türkü Türk insanının hafızasında derin izler bırakmış bir olayın, yani büyük bir savaşın atmosferinde meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu türkünün bir doğuş zamanı vardı8r. Ancak Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin bilgiler şu soruları sormamıza neden olmaktadır.

Çanakkale türküsü ne zaman doğmuştur? Yani bu türkü Çanakkale savaşları başlamadan önce mi yoksa harp sırasında mı yakılmıştır? Aslında bize bu soruları sorduran elimizdeki bir mektuptur. Söz konusu mektup Emrullah Nutku’nun “Çanakkale Şanlı Tarihine bir Bakış” adlı eserinde yer elmaktadır. Mektupu yazan Emrullah Nutku’nun kardeşi Seyfullah’tır. 1903 doğumlu olan Seyfullah savaşın arifesinde Çanakkale Sultanisi (lisesi) 1. sınıf öğrencisidir. Seyfullah, Çanakkale’den gönderdiği ve üzerinde 29 Eylül 1914 tarihi yazılı olan muktubunda şöyle der:
Sevgili Anneciğim,
Canımıza tak diyen iki yıllık gurbet hayatından artık kurtuluyoruz. Sana ve aileme kavuşacağım için seviniyorum.
Mektebimizi alıyorlar., hastane olacakmış, bizi de İstanbuldaki mekteplere dağıtacaklarmış. Hocalarımızın çoğu da askerlik hizmetine gidiyorlar, büyük sınıflar da gönüllü yazılacaklarmış. Bugün Türkçe hocamız sınıfa geldi, ama çok kalmadı, bize veda etti. Bize; “Zamanı gelince cephede yapılacak vatan hizmetinin mektepte yapılan hizmetten kutsi olduğunu” söyledi.
Birkaç günden beri Çanakkale sokaklarından askerler geçiyor. “Çanakkale içinde Aynalıçarşı, Anne ben gidiyorum düşmana karşı” şarkısını söylüyorlar. At üstünde zabitler, top arabaları, mekkare ve deve kervanları sokağımızı doldurdu. Harp olacakmış. İngiliz ve Fransız harp filoları boğazın dışında dolaşıyormuş. Buraları bombardıman edeceklermiş. Bu bombardımanı görmek isterdim, ama yakında Çanakkaleden ayrılacağız. Ama size kavuşacağım ben.
Beybabamın, sizin ellerinizi öper kardeşlerime selam ederim.
Oğlunuz Seyfullah.
Mektuptan öğrendiğimize göre henüz Çanakkale savaşı başlamadan önce Çanakkale’de harbe hazırlanan askerler tarafından Çanakkale Türküsü söylenmektedir. Bu da bize türkünün doğuş zamanını harp öncesine götürmemiz gerektiğini haber vermektedir. Türk müzik tarihi ve halk türküleri üzerine önemli çalışmaları bulunan Mahmut Ragıp Kösemibal!in görüşleri de bu belgeyi destekler mahiyettedir. Kösemihal, Musiki Mecmuası’nda bu türkünün Çanakkale savaşları sırasında yeniden hazırlanmış ve zamana uygun mısralar araya katılmış bir türkü olduğunu, asıl türkünün “ilk iki kıtadan anlaşıldığı gibi” (Çanakkael içinde vurdular beni/Nişanlımın çevresiyle sardılar beni; Çanakkale içinde aynalı çarşı/Ana ben gidiyorum düşmana karşı) daha eski olup Çanakkale’de öldürülen bir delikanlının ağzından yakılmış bir ağıt olduğunu hatta Bay Vahit Lütfi’nin bu türkünün 1. Dünya Savaşı’ndan çok önce söylendiğini kendisine anlattığını bildirir.
O zaman bu bilgiler ışığında şimdilik şöyle bir ara tespitte bulunabiliriz; Çanakkale türküsünün meydana gelmesi savaş öncesine kadar uzanır. İlk iki kıtadaki sözler de bu kanaatimizi doğrulayan işaretlerdir.
Araştırmalarımız sırasında bulduğumuz başka belge ve bilgiler ise bu türkünün savaş başladıktan sonra meydana geldiği yönündedir. Şimdi de sırayla bunlara bakalım.
Şamlı Selim tarafından 1915 yılında yayımlanan ve üzerinde Risale-i Musikiyye yahut Musiki Gazetesi yazan eserin on üç numaralı nüshasında şu ifadeyi okuyoruz. Çanakkale Marşı bestekarı Kemani Kevser Hanım .
Kevser Hanım tarafından bestelendiği belirtilen ve ikişer mısralı on iki bentten oluşan marşın sözleri şöyledir:
Çanakkale Kahramanlarının Hatırası
Atar çavuş atar vururlar seni
Ölmeden mezara koyarlar seni
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içini duman bürür
Kırk altıncı fırkanın namı yürür
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde sıra serviler
Altında yatıyor aslan şehitler
Of gençliğim eyvah

Çanakkale boğazı dardır geçilmez
Kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah

Çanakkale içinde bir sarı yılan
Osmanlının tayyaresi durdurur divan
Of gençliğim eyvah

Çanakkale sende vurdular beni
Nişanlımın mendiline sardılar beni
Of gençliğim eyvah

Çanakkale sende yatar bir selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Of gençliğim eyvah

Atar ingiliz atar pişman olursun
Kan alıcı fırkaya kurban olursun
Of gençliğim eyvah

İstanbul’dan çıktım başım selamet
Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah

Çanakkale seni duman bürüdü
Ali Kemal Bey’in namı yürüdü
Of gençliğim eyvah

Tayyare ile uçarız, dağlar aşarız
Bize tayyareci derler, düşmanları yıkarız
Of gençliğim eyvah.

Sözlerin üstünde yazan “ Çanakkale Kahramanlarının Hatırası” ibaresi, bize bu marşın Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlıklarının hatırasını yaşatmak amacıyla bestelenmiş olduğnu düşündürmektedir. Zira Çanakkale Harbi sırasında Harbiye Nezareti’nin teşvik ettiği “harp edebiyatı” kapsamında kimi şiirlerin marş olarak besteletildiğini biliyoruz.

Harbiye Nezareti bu kampanya dahilinde Çanakkale’deki askerlerimizin kahramanlık ve fedakarlıklarını anlatan eserlerin yazılmasını teşvik etmiş hatta bu maksatla Temmuz 1915’de edebiyatçı, müzisyen ve ressamlardan oluşan bir heyeti Çanakkale harp sahasına götürmüştür.

İşte bu kampanya dahilinde yazıldığını düşündümüğümüz ve yine bugünkü Çanakkale Türküsünün sözlerini hazırlatan bir diğer şiir Destancı Mustafa’ya aittir. Destancı Mustafa’nın tek sahife halinde bastırıp “30 Para’dan sattığı “Çanakkale Şarkısı’ biraz daha uzun olup ondört kıtadan oluşmaktadır. Bu şiirden de birkaç mısra okuyalım:
Çanakkale Şarkısı
Çanakkale’sine vardım selamet
Anafartalar’da koptu kıyamet,
Nakarat
Anafartalar’da oldu kıyamet
Çanakkale’sinde büyük çarşı
İşte ben gidiyorum düşmana karşı
Nakarat
Borular çalıyor ileri arşı
Çanakkale’sinde bir uzun servi
Kimimiz taşralı kimimiz yerli
Nakarat
Askerde rahatla geçirdik devri
Çanakkale’sinde bir yeşil direk
Ölen düşmanlar asevinmek gerek
Nakarat
Harbin dehşetine dayanmaz yürek
Çanakkale’sinde yapılır testi
Düşmanlar çekilip ümidi kesti
Nakarat
Kahraman askerin yorulmaz desti
Çanakkale’sinde sıra serviler
Sanki yağmur gibi iner mermiler
Nakarat
Düşmanın üstüne düşer mermiler
Çanakkale’sinde elektirikler
Kumanda ediyor liva ferikler
Nakarat
Düşman cesediyle doldu tarikler
Çanakkale’sinde büyük çınar
Duymasın anam ölürsem yanar
Nakarat
Sağ kalır isem her daim anar
Çanakkale’sinde sıra söğütler
Zabitler bir yandan asker öğütler
Nakarat
Vadesi gelerek ölen yiğitler
Çanakkale’sinde akıyor dere
Hesapsız düşmanlar döküldü yere
Nakarat
Bomba yarasıyla açıldı bere
Çanakkale’sinin çoktur furunu
Osmanlı askeri arslan torunu
Nakarat
Asla unutulmaz Arıburnu
Çanakkale’sinde toplar inliyor
Topların sesini herkes dinliyor
Nakarat
Topçular düşmanı görüp mimliyor
Çanakkale’sinde yanar löküsler
Kahraman askerler durmaz göğüsler
Nakarat
Korkarak kaçar hemen öküsler
Çanakkale’sinde kurulur Pazar
Aslan askerlere değmesin nazar
Nakarat
Ecel geldi ise kısmetimde yazar.
Destancı Eyüblü Mustafa Şükrü Efendi’nin şiiri ile Kevser Hanım’ın bestelediği sözler arasında da kimi benzerliklerin olduğu görülmektedir. Özellikle şu dizeler arasındaki yakınlık oldukça dikkat çekicidir:
Çanakkale’sine vardım selamet
Anafartalar’da toptu kıyamet
(Destancı Mustafa)
İstanbul’dan çıktım başım selamet
Çanakkale’ye varmadan koptu kıyamet
(Kevser Hanım Bestesi)
Çanakkale’sinde yapılır testi
Düşmanlar çekilip ümidi kesti
(Destancı Mustafa)
Çanakkale içinde dolu bir testi
Analar babalar ümidi kesti
(Kevser Hanım Bestesi)
Çanakkale’sinde bir uzun servi
Kimimiz taşralı kimimiz yerli
(Destancı Mustafa)
Çanakkale sende yeter bir selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
(Kevser Hanım Bestesi)
Aslında bu benzerlikler geleneğin ortak olarak kullandığı ve pek çok halk şiirinde de rastlayabileceğimiz söz kalıplarından kaynaklanmaktadır. Çünkü halk şiiri ve türküleri meydana getirilirken daha önce bilinenlerden ‘söz kalıpları’ alınır adeta yenilere monte edilir. Bu yüzden yeni türkülerde mevcut ses ve söz kalıplarından sıkça faydalanıldığı görülür. Değişik türkülerden aldığımız şu örnekler bune birer kanıttır:
1897 Türk-Yunan Harbi ile ilgili bir türkünün şu dizelerinin daha sonra da kullanıldığı anlaşılmaktadır:(….)
Yunan’ın içinde bir sıra selvi
Kimimiz nişanlı kimimiz evli
Sılada bıraktım saçları telli
‘Köy Halk Türküleri’ adlı kitaptaki türkülerin birinde restladığım şu dizeler bir hayli tanıdık geliyor.
Isparta’dan çıktım başım selamet
Köy yoluna döndüm koptu kıyamet.
Hasan Ali Yücel’in “ürk Edebiyatına Toplu Bir Bakış” isimli eserinde gördüğüm bir halk şiirindeki şu mısralar da oldukça dikkat çekicidir:
Karakoldan çıktım yan basa basa
Ciğerlerim toptu kan kusa kusa(…….)
Yarin çevresine sardılar beni, Erdoğan Gökçe, “1897 Türk-Yunan Savaşlarında Yakılan Türküler”, Folklör Araştırmaları, Nu:303, Ekim 1974, s. 7119,7121
Ölmeden toprağa koydular beni,
Vay koydular beni!.......
Örnekler daha da çoğaltılabilir. Bu türkülerdeki bazı söz kalıplarının Çanakkale türküsünde kullanıldığı açıktır. Bu noktada yukarıda yaptığımız tespimizie bazı ilaveler yapabiliriz: Çanakkale Harbi sırasında bestelenen “Çanakkale Marşı” yazılan “Çanakkale Şarkısı”, veya yakılan Çanakkale türküsü” tamamen orijinal olmayıp kendinden önceki halk şiiri birikiminden izler taşımaktadır. Bu durum bir eksiklik değil halk şiirlerinin/türkülerin meydana gelme sürecinde gelenekteki devamlılığın tabii bir sonucudur. Dolayısıyla bu bilgiler Çanakkale türküsünün harp öncesi doğmuş olduğu yönündeki düşüncemizi biraz daha kuvvetlendirmektedir.
Çanakkale türküsüne ilişkin bulduğumuz ve Sabah gazetesinde 1916 yılı başlarında yayınlanan bir diğer metin de Flarinalı Nazım’ım kaleme aldığı “Çanakkale Türküsü” adlı şiirdir. Ancak bu şiirin adının dışında bugünkü türkü ile bir ilgisi yoktur. Şiirin yanına yazılan nottan öğrendiğimize göre bu şiir bestelenmek ümidiyle yazılmıştır.
Çanakkale türküsünün doğuş zamanına ilişkin belge, bulgu ve tespitimizi belirttikten sonra, türkünün 1915 yılından günümüze doğru geliş veya yayılış öyküsüne bakabiliriz.

Hiç yorum yok: